Vakanüvis yazdı: Kanlı darbenin ibretlik anekdotları

Kanlı darbenin ibretlik anekdotları

Vakanüvis

Bugün, 27 Mayıs. 27 Mayıs 1960 darbesinin 64’üncü yıldönümü. Üniformalı eşkıyaların tankla silahla başlatıp, kanla noktaladıkları darbeye dair elbette çok sayıda malumat, bilgi, kaynak var.

TBMM Başkanlığı’nın 2022 yılında hazırladığı, “Millî İradeye ve Demokrasiye İlk Darbe - 27 Mayıs 1960” isimli 465 sayfalık prestij eser ise birbirinden ibretlik, yürekleri dağlayan çok sayıda anekdotu bir araya getirmesiyle farklı ve kıymetli bir çalışma.

Prof. Dr. Hamit Emrah Beriş tarafından kaleme alınan kitap, TBMM sitesinde PDF formatında da mevcut.

Menderes: Hep hizmet ettik, neden darbe yapsınlar?

Başbakan merhum Adnan Menderes, darbeden yalnız iki gün önce milletvekili Mükerrem Sarol ve İçişleri Bakanı Namık Gedik ile otururken şöyle demişti:

“Bir teranedir tutturmuşlar, ihtilal olacakmış! Şu karşımızda masum masum bizi korumak için sabaha kadar nöbet bekleyen Mehmetçik mi bize ateş edecek? Biz ne yaptık bu Mehmetçiklere, ailelerine? Canımızı dişimize takmış onlara hizmet ediyoruz. Köyüne yol, su, elektrik, okul, götürdük, doktor gönderdik. Jandarma dipçiğinden, tahsildar zulmünden kurtardık. Vatandaşımızı, haysiyetli vatandaş yaparak, bağrımıza bastık.”

26 Mayıs’ı 27 Mayıs’a bağlayan gece…

Adnan Menderes, darbe gecesi Eskişehir’deydi. Başbakanlıktan memurlar, askerlerin geldiğini söylemek için Özel Kalem Müdürü Ercüment Yavuzalp’i arayınca Yavuzalp, durumu anladı ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’la birlikte Menderes’in odasına geçtiler.

Menderes, telefon bağlanmasını istediyse de kimseye ulaşılamıyordu. Adnan Menderes ve maiyeti Kütahya’ya geçti. O sırada uçakla Kütahya’ya gelen Albay Muhsin Batur, yanına giderek Menderes’i Ankara’ya götürme emri aldığını söyledi.

Cumhurbaşkanının koruma subayı da darbeciydi

Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Çankaya Köşkü’ndeydi. Gece 03.30 sularında eşi, Bayar’ı uyandırmış, Başyaver Albay Mustafa Tayyar’ın telefonla olağanüstü bir hareketlilik olduğunu söylediğini aktarmıştı. Bayar, silahını aldı, Muhafız Alayı Komutanı Osman Köksal’a teslim olunmaması talimatı verdi.

Ancak bilmediği, kendisini korumakla görevli Köksal da darbecilerdendi. O sırada Köşk’e gelen Menderes’in eşi Berin Menderes, “Adnan’la görüşebildiniz mi?” diye sorunca Bayar, “Artık çok geç Hanımefendi.” demişti.

Daha sonra darbeciler Bayar’ın yanına gelmiş, bir süre direnen Cumhurbaşkanı ile kısa bir arbede yaşanmış, sonunda silahı elinden alınmıştı.

Ali Fuat Cebesoy’dan darbecilere: “Çekilin karşımdan!”

Demokrat Partili milletvekilleri tutuklanmaya başlamıştı. Onlardan biri de Milli Mücadele kahramanlarından Ali Fuat Cebesoy’du.

Cebesoy, kendisini almaya gelen askerlere, “Çekilin karşımdan, memleketi mahvettiniz. Buradan ancak benim cesedimi çıkartabilirsiniz. Sizleri bu yollara sürükleyenlere haber veriniz, Ali Fuat Paşa gelmiyor deyiniz.” sözleriyle direnmişti. Bu tepki üzerine subay, bir telefon görüşmesi yapmış, ardından özür dileyerek otelden ayrılmıştı.

Genç subayların makam mansıp kavgası

Çoğu albay ve daha alt rütbede olup, kendilerine “Millî Birlik Komitesi” adını veren darbeciler, rütbeli birinin liderliği için emekli Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel’in kapısını çalmıştı.

Ona, “Başımıza geçin.” dediler. Teklifi kabul eden Gürsel, Ankara’ya geldiğinde ise darbenin tek lideri gibi davranmaya başlamıştı. Gürsel, darbecilerle görüşerek, “Amaç hasıl oldu, hadi artık birliklerinize dönün.” dediğinde muhatapları rahatsız olmuştu. Zira hepsi, darbe sonrası önemli makam hayalleri kuruyordu.Gürsel ise alt rütbeli subaylarla çalışmak istemiyordu.

Ancak subaylar gitmeye niyetleri olmadığını belli edince darbe liderliğini kaybetme ihtimalini düşünen Gürsel geri adım atacaktı. Darbeci Orhan Erkanlı, bu kaotik ortam için, “Memleketi radyo tebliğleriyle yönetiyorduk. Kimse kimseye güvenmiyordu… Silah zoruyla Başbakanlığa girebildim. Eve dönerken, tez zamanda bu işleri düzenleyemezsek devleti de kendimizi de batıracağımızı idrak ettim.” diyecekti.

Darbecinin hayıflanması: Bir halt ettik, bu profesörlere uyduk

27 Mayıs darbesini yapanlar, ilk iş olarak İstanbul ve Ankara Üniversitesi’nden hukukçuları yanlarına çağırmışlardı. Profesörler, darbenin lideri Cemal Gürsel’in karşısına dizilmişti. “Hareketiniz meşrudur. Gücünüzü göstermeniz için ise idam da dahil cezalar vermelisiniz.” diyorlardı. Gürsel’in sonradan dediklerine inanılacak olursa idamları istememişlerdi, “Bir halt ettik, bu profesörlerin sözüne uyduk, başımıza dert açtık.” diyordu. Bu arada; Diyanet İşleri Başkanlığı da Müftülüklere, “27 Mayıs yönetimine desteğin dini bir vecibe olduğu, Ayet ve Hadislerle bu vecibenin halka anlatılması gerektiği” emrini vermişti.

Menderes’in “en yakın arkadaşı”nın ihaneti

Aydın’daki Menderes Çiftliği’nin kâhyasının oğlu olan, Adnan Menderes’in çocukluktan itibaren en yakın arkadaşı, aileye bağlılığından dolayı da “Menderes” soyadını alan Ethem Menderes, Adnan Menderes’e ihanet etmişti.

Menderes’in; milletvekili, sonra da beş kez bakan yaptığı Ethem Menderes, yıllardır tuttuğu günlüklerde, yalan yanlış bilgilerle Menderes’i kötülemekteydi. Mahkemede, son görevi Milli Savunma Bakanlığı olan Ethem Menderes’in günlüklerindeki iftiralarla hükümler verilmişti.

Darbe hazırlıklarına ilişkin pek çok şeye şahit olan Ethem Menderes, hiçbir şekilde Menderes’i uyarmamıştı. Ondan önceki Milli Savunma Bakanı Şemi Ergin de – o da günlük tutmuştu – dönemindeki bir darbe girişiminde askerlerden, “Darbenin başına geçin.” teklifi almış, kabul etmemiş ama bu olayı kimseye de anlatmamıştı. 27 Mayıs günü, darbeci Cemal Gürsel’i telefonla ilk kutlayanlardan birisi de Şemi Ergin’di.

Olmayan şehitler adına bağış topladılar

Darbe sonrası ortalığa “Kıyma makinasından geçirilen gençler, kamyonla Et Balık Kurumu’na taşınan cesetler” gibi yalanlar saçılıyordu. İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar da bu yalanları yayanlardan birisiydi. Basın da bu yalanları köpürtüyor, bir yandan da “şehitlerin hatırasına anıt yapmak” için halktan bağış topluyordu. Yargılamada bu yalanların hepsi kullanıldı ama elbette bir sonuca ulaşılamadı. “Hürriyet Şehitleri Anıtı” inşa edilmezken, toplanan paraların akıbeti ise hiçbir zaman öğrenilemeyecekti.

Basın, benzer şekilde, “TSK’ya yardım edelim, ordumuz güçlensin.” diye alyans toplama kampanyası da başlatmış, toplanan alyanslarla Ankara’nın lüks semtlerinde “Alyans Evleri” diye anılan konforlu subay lojmanları inşa edilmiş, sonradan bunlar, içinde oturanların mülkü haline getirilmişti. Dönemde, sinema sektörü de işin içine girmiş, Yeşilçam’ın desteğiyle çekilen spotlar, seans önceleri sinemalarda gösterilmişti. Demokrat Partililer, bu filmlerde hakaretamiz ifadeler ve uygunsuz görüntülerle halka anlatılıyordu.

Yunan mahkemesinin kararıyla DP’lileri mahkûm ettiler

İstanbul’da, gayrimüslimlere yönelik saldırıların gerçekleştiği 1955 yılındaki 6-7 Eylül olaylarını da dava konusu yapan Yassıada mahkemesi, Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun esaslı savunmaları karşısında fazla ilerleme sağlayamamıştı.

İkili, olaylardaki provokatif gelişmeleri ortaya koyarken, Başsavcı Ömer Altay Egesel’in iddialarını Yunanistan’ın da dile getirdiğini, ayrıca bu tezleri ileri sürmenin Kıbrıs Türklerini zorda bırakabileceği uyarısında da bulunmuşlardı. Davadaki bir diğer rezalet ise karar gerekçesinde, bombalı saldırıyla ilgili Yunanistan’daki iki Türk’ü mahkûm eden Yunan mahkeme kararının delil olarak kullanılmasıydı.

Bu arada ilk Menderes Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı olan Fuat Köprülü, darbe öncesi beyanlarının aksine, mahkemede 6-7 Eylül olaylarında Menderes, Bayar ve Zorlu’nun mesul olduğunu iddia etmişti.

Adnan Menderes, bu açıklamaları dinlerken Köprülü’ye buruk bir tebessümle bakıyordu, tıpkı başka iddialarda benzer davranışları gösteren birçok Demokrat Partiliye baktığı gibi…

Polatkan sehpaya giderken…

16 Eylül 1961’de, henüz gün ağarmadan idam sehpasına ilk olarak Maliye Bakanı Hasan Polatkan getirilmişti. Bitkindi. Hücrede hocanın kendisine verdiği telkini yavaşça tekrar etmişti.

Sehpaya çıkmadan önce “Karıma ve çocuklarıma söyleyin, suçsuzum. Allah’a ve vicdanıma güveniyorum. Aynı sözleri anneme ve kardeşlerime de söyleyin.” dedi. Hüküm yüksek sesle okundu. Cellat, altındaki sandalyeyi çekti. Ardından merhum Hasan Polatkan’ın yaftası boynuna asıldı.

Zorlu’nun cebinden “Salli Barik” duaları çıkmıştı

Polatkan’dan sonra Fatin Rüştü Zorlu, idam sehpasına getirildi. Zorlu, hoca kendisine dinî telkin vermeye geldiğinde abdest almak istediğini söyledi. Abdestini aldı. Ailesine veda mektubu yazmak istedi, kâğıt bulunamadığı için bir zarfın arkasına “Şimdi Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkıyorum. Sakinim, huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin.” satırlarını yazdı. Cezaevi komutanı Tarık Güryay’a, idam edilenler arasında kaçıncı sırada olduğunu sordu.

Güryay, “Ne baştasın ne de sonda.” deyince, gülümseyerek, “Hayru’l umûri evsâtuhâ” dedi. “İşlerin hayırlısı orta olanıdır.” Hadis-i Şerifini okumuştu. Elleri titreyen cellada, “Oğlum ne titreyip duruyorsun? İlmik senin değil, benim boynuma geçecek.” diye takıldı. “Allah memleketi korusun, haydi Allahaısmarladık.” diyerek, celladı beklemeden sandalyeye kendisi tekme attı. Merhum Zorlu’nun vakur duruşunu itiraf eden Güryay, “Zorlu, ölüme tam bir metanetle gitti. Dinî telkinde bulunan hocanın Arapça hatalarını bile düzeltti.” diyecekti. Vefatından sonra cebinden; bir yüzünde “Salli Barik” dualarının, diğer yüzünde ise Araf Suresi’nin, “Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasına adaletle hakiki ölçü olarak hükmünü ver. Sen, hükmünle sonuca varanların en hayırlısısın.” mealindeki 89. Ayeti yazan bir kâğıt çıkmıştı.

İdam günü bile Menderes’e reva görülenler

Sırada Başbakan Adnan Menderes’in infazı vardı. Ancak Menderes’in sağlık durumunun uygun olmadığı yönündeki rapor üzerine, infazı bir gün ertelenmişti. Arkadaşlarının idam edildiğinden habersizdi. Sağlık muayenesinde bile Menderes’i aşağılamaya çalışıyorlardı.

Ord. Prof. Dr. Sedat Tavat, gerekmediği halde prostat muayenesi istedi. Menderes’in ricasına rağmen, heyet talebi dikkate almadı, muayene yapıldı. Darbeciler; bir başka eziyeti ise Menderes’i, aleyhindeki beyanlarıyla birçok davadan mahkûm ettiren çocukluk arkadaşı Ethem Menderes’in hücresine götürerek yapmışlardı. Kayıtlara ise “Görüşmeyi Adnan Menderes istedi.” diye yazmışlardı. Menderes, eski dostuna gene de nazik davranmıştı.

Hücresinden çıkarılıp idam için son hazırlıkların yapıldığı yere getirilen Menderes, son bir sigara içmek, bir de mektup kâğıdı istemişti. Telkin için gelen hocayla baş başa görüşmeyi rica etmiş ancak buna izin verilmemişti. Başsavcı Ömer Altay Egesel, “Mahkeme için kusura bakmayın. Görev icabı…” demiş, Menderes de “Kimseye dargın değilim.” karşılığını vermişti.

Normal şartlarda infazlar sabaha karşı yapılırdı ama kamuoyu baskısıyla idam kararının geri alınabileceğinden endişe eden Egesel, idamın öğlen saatlerinde alelacele yapılmasını emretmişti. Menderes’e son arzusu sorulduğunda, “Şerefle yaşadığımın ve suçsuz olduğumun bilinmesidir.” diye cevapladı. İdam sehpasına çıktığında, “Vatan sağ olsun.” dedi. Altından sehpa çekilirken, “Allah” diye bağırdı. O sırada Yassıada’ya yağmur yağmaya başlamıştı…

Hücredeki arkadaşları bu nidayı duymuşlardı. Mahkûmlardan İbrahim Kirazoğlu, yüksek sesle Kur’an-ı Kerim tilavetine başlamıştı. Gelen bir subay, “Kur’an okumak için kimden izin aldınız?” diye sertçe sorunca, Bayar, muhatabının yüzüne bakmadan, “Adnan Menderes mutekid bir insandı, onun için okunuyor işte.

Bunun için de izne lüzum yok.” demişti. Bunun üzerine subay bir şey söylemeye cesaret edemeden çıkıp gitmişti. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, “Beni niye asmadılar ki!” derken, TBMM Başkanı Refik Koraltan ağlayarak, “Bizi assalardı ya! O genç, biz yaşlıyız.” diye bağıracaktı.

Menderes: İpinizin hangi efendilerin elinde olduğunu biliyorum

Adnan Menderes, ailesine ve darbecilere olmak üzere iki mektup bırakmıştı. Menderes, darbecilere hitabında şunları yazmıştı:

“Size dargın değilim. Sizin ve diğer zavallıların iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, ‘Adnan Menderes, hürriyet uğruna ortaya koyduğu başını, on yedi sene içinde almadığınız için sizlere müteşekkirdir.’ İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme bu kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyiniz ki, milletçe bir gün mutlaka kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi, efendilerinizi yine ben 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimizden korkmamalıydınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes'in ölüsü, ölünceye kadar sizleri takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen merhametim sizinledir. Millet sağ olsun.”

Ertesi gün darbeciler, Menderes’in Ankara’daki evine giderek, idam fermanı ve idam edildiği ip ile beyaz idamlık gömleğini eşi Berin Menderes ve çocuklarına verdiler.

Darbeciler bununla da yetinmeyecek, ailenin cellat parasını ödemesi gerektiğine ilişkin tebligatı evin kapısına asacaklardı.